Ortadoğu’nun bu gün içine düştüğü acıklı hali anlamak için olayı biraz gerilerden ele almak gerekir.
1699 yılında Osmanlı Devletinin toprak kaybetmesiyle paralel gelişen bir olay daha vardı ama bu gizli örgütlerin istihbarat faaliyetleri cümlesinden olaylar olduğu için fazlaca bilinmiyordu.

1700’lü yıllarda İngiliz Sömürgeler bakanlığına bağlı binlerce ajan bölgede Ahmet, Mahmut, Muhammed adıyla cirit atıyordu. Bunlar bir yandan bölgede yaşayan Müslümanları Osmanlı’nın kontrolünden uzaklaştırmak için uğraşıyor, etnik dini veya mezhep ayrılıklarını körüklüyordu, diğer taraftan da dini tahrif etmek için sahte din adamları yetiştiriyordu.

Yaklaşık 200 sene süren bu çalışmalar semeresini verdi. Vehhabi, Suudi, Dürzi isyanları çıktı. İlerde yaşanacak olan dini ve politik bölünmeler için zemin hazırlandı.

Bu hazırlık evresi tamamlandıktan sonra neredeyse dünya hammadde kaynaklarının % 70’ini elinde tutan Ortadoğu’ya son şeklini vermeye sıra geldi.

“Bir damla kan eşittir bir damla petrol sloganı” ile başlayan I. Dünya savaşı sürerken, yıllardan beri altyapısı hazırlanan projeler için kollar sıvandı.

Bunun amaçla iki ajan başkanlığında heyetler oluşturuldu. Biri İngiliz Sykes, diğeri ise Fransız Picot. Bu ekipler tüm Ortadoğu’yu karış karış gezdiler. Bölgenin coğrafi, etnik ekonomik ve kültürel topografyasını çıkardılar. 1916 yılında bir araya gelip paylaşma planlarına son şeklini verdiler. 
Bu arada bir başka ekip Lawrens kumandasında Arap dünyasına yeni bir düzen vermek için çaba gösteriyordu. 

Bu ekiplerin çalışmaları hitama erdiğinde karşımıza çıkan Ortadoğu resmi şuydu:

• Bağımsızlık verilen Arap memleketleri aslında paylaşımda kime düştüyse ona bağımlıdır. Bunun adına Manda denmiş ve güya yerel güçlere iktidarlar teslim edilmiştir. Mandacılık ve yerel güçlerle çalışma fikri meşhur İngiliz ajanı Lawrens’e ait bir görüştür. Ülkeler kendi kendilerini yönettiklerini zannederse topraklarındaki yabancıların varlığından kaynaklanan rahatsızlıkların ortadan kalkacağını düşünmektedir. Nitekim Mısırlı meşhur alim Hasan El Benna’nın ifadesiyle “Bizi içi İngiliz dışı Mısırlı” kimseler yönetmektedir.

• Arap ülkelerine bağımsızlık verilirken iktidarlar daima azınlıkların eline teslim edilmiş, eli zayıflatılan bu iktidarlar hamilerine dayanmak zorunda bırakılmıştır. Mesela Suriye’de %7 lik Nusayriler, Arabistanda % 5 lik Suudiler, Irakta % 20 lik sünniler iktidar yapılmış, halkın büyük çoğunluğu bunlara karşı kesimlerden oluşmuştur.

• 2011 itibarı ile Ortadoğu’da meydana gelen gelişmeler, Rusya’da 1917’de komünist Rejim kurulması dolayısıyla eksik bırakılan işlerin yaklaşık yüz yıl sonra tamamlanmaya çalışıldığı izlenimi doğurmuştur.

• Rusya’da komünistlerin iktidara gelmesi Batılı Devletleri çok tedirgin etmiş, bu tehlikeden korunmayı öncelikli iş saydıkları için sömürge siyasetini kısmen askıya almak zorunda kalmışlardır. Ortadoğu’da bazı ülkeler komünist Rusya ile işbirliğine giderek bir dönem Batılı devletlerin boyunduruğundan çıkmıştır. (Suriye ve Mısır gibi)

• Bugünün Ortadoğu siyasi haritası büyük ölçüde bu gizli antlaşma ile şekillenmiştir. Bu antlaşma sonraki ateşkes antlaşmalarında (Mondros) ve barış antlaşmalarında (Sevr, Lozan) esas alınmıştır. 

• Sonraki yıllarda meydana gelen siyasi gelişmeleri ve tartışmaları doğru anlayabilmek için bu antlaşmanın içeriğine dikkatlice bakmak gerekir. 

• Bu antlaşma ile Ortadoğu’da sınırlar çizilirken iki şeye dikkat edildi. Birincisi olabildiği kadar küçük parçalara bölmek, ikincisi ihtilaflı sınırlar çizmek. Küçük ülkeleri yönetmesi kolaydır ve ihtilaflı sınırlar onları daima birbiriyle uğraştıracak emperyalistler rahatça bölgede at oynatacaktır. Buna en iyi örnek Ermenistan’dır. Türkiye ile Asya Türk dünyasının arasına bir hançer gibi saplanmıştır. 

• Kukla yönetimler bağlı oldukları vasi devletlerle 99 yıllık imtiyaz sözleşmeleri imzalamıştır.

Şu anda Arap baharı adı verilen gelişmelerin en önemli sebebi 2022 yılında bu sözleşmelerin sona erecek olmasıdır.

Bu günden başlayarak 2022 yılına kadar Ortadoğu yeniden şekillenecek, olabildiği kadar ufalanarak, zayıf güçsüz ve pazarlık kabiliyeti kalmayan yapay devletler ortaya çıkartılacaktır.

Bu devletlerin zuhuruna destek verdikleri için onların yeni vasileri ve efendileri olarak bir yüz sene daha bölgeyi sömüreceklerdir.

İşte bu noktada Türkiye hesapları bozan taraf olmuştur. Çünkü Türkiye bu kirli planlara karşı yeni politikalar geliştirmiş, İsrail karşıtı mazlum yanlısı bir siyasetle bölgedeki yönetim kademelerinde değilse bile halkın gönlünde büyük bir yer tutmuştur.

Bu sebepledir ki Gezi olayları, 17 Aralık operasyonları gibi darbelerle Türkiye zayıf düşürülmek ve bu sahada söz söyleyemeyen bir ülke konumuna geriletilmek istenmektedir.

İşin özü budur.

 

Maraş Pusula Haber - maraspusula.com / Yazar, Şevki Karabekiroğlu