Biz ağlamayalım da kimler ağlasın?

Ne hale getirmişler:

- Kendilerine gururla baktığımız, her şeyimizi güvendiğimiz, bizi korusun diye eline silah verdiğimiz komutanlarımızı ve emniyet amirlerimizi?

- İstikbalimiz, güvencemiz, gözbebeğimiz, kalbimiz, ciğerimiz dediğimiz gençlerimizi.

- Eğitsinler diye evlatlarımızı teslim ettiğimiz, hiç bir şekilde hakkında kötü düşünmediğimiz öğretmenlerimizi,

- Arkasında namaz kıldığımız, birlikte dua ettiğimiz, vaaz-ü nasihatlerini dinlediğimiz, düğünümüzde, cenazemizde yanımızdan ayırmadığımız imamlarımızı,

- Şehrimize, ülkemize yatırım yaptığı, işçi çalıştırdığı, hayırlar yaptığı için değer verdiğimiz esnaflarımızı, sanayicilerimizi,

- Hakkı, hukuku takip etsinler, adaletten şaşmasınlar diye yetiştirdiğimiz hakimlerimizi, savcılarımızı, hukukçularımızı,
Kısaca el attıkları beyinlerimizi, birikimlerimizi, değerlerimizi, yiğitlerimizi, vatanımızın ciğerlerini ne hallere düşürmüşler? Boş bakıyorlar, ruhsuz, duygusuz, düşmanca, kılıktan kılığa girerek, sinsice hareket ediyorlar. Sürekli Pensilvenya'dan gelen fısıltılarla inandırılıyorlar, yenileniyorlar ve her yaptıklarını Allah için, Allah dostu için yaptıklarını düşünüyorlar. Devletlerini, yöneticilerini zalim, kendilerini mağdur ve mazlum olarak görüyorlar. Dolayısıyla, işlerinden olmak, hapse atılmak, kovalanmak, yüzlerine tükürülmek onları yıldırmıyor, sevap kazandıklarını düşünüyorlar ve sapık akidelerine daha sıkı bağlanıyorlar. İhanet şebekesinin suçları günden güne arttıkça ve gün yüzüne çıktıkça inanmıyorlar ve iftira edildiğini, tuzak hazırlandığını düşünüyorlar.

Sayıları azımsanmayacak boyutta. Her yere yerleşmişler. Silahlı, silahsız, kalemli, paralı, yetkili, alaylı, mektepli, STK lı, STK sız, secdeli, secdesiz, açık, kapalı, sarhoş, ayık gibi en ince ayrıntılara dikkat ederek yapılanmışlar. Kimse birbirini tanımıyor. Herkes kendisine verilen görevi; ölümüne yapma peşinde. Emir geldiyse, PKK, HDP ile dahi birlikte çalışılır, görev yapmada hiç bir engel tanınmaz. Kendilerinden başka hiç bir islami oluşumla işleri, muhabbetleri olmaz. Ancak hiç bir zaman, Amerika'nın, İsrail'in aleyhine konuşmazlar, onlarla ve papazlarıyla birlikte poz vermekten çekinmezler.

Hem vurucu, silahlı timleri var hem nur yüzlü, tatlı dilli, bol menkıbeli irşat ekipleri var. Yaptıkları bütün kötülükleri, hamleleri, zulümleri, hırsızlıkları, ihanetleri kapatmak için her türlü önlemi almışlar. Alnı secdeli abilerin, ablaların aleyhlerine kimse konuşmak istemiyor. Herkes onların eğitimdeki başarısına, dünyadaki çalışmalarına hayran. İtiraz edenler, anında susturuluyor.

Medyalarıyla, yazarlarıyla, konuşmacılarıyla, eğitimcileriyle, olimpiyatlarıyla göz boyarlarken, içerde gizli gizli kadrolaşmaya, ihanete, dış güçlerle birlikte çalışmaya devam ediyorlar.

En kötüsü de, bütün bunları yapanların hiç birisi, uzaydan veya yurt dışından gelmedi. İçimizden birileri görevlendirildi bu işlerle. Bazen imrendik onlara. Bizler evlerimizde yatarken; onlar gece gündüz demeden, gurbet, memleket ayrımı yapmadan çalışıyorlardı. Bu sebeplerle babamız, abimiz, dayımız, yeğenimiz, kızımız, oğlumuz, amca ve dayılarımızın çocukları, torunlarımız bu şebekenin içine yerleşip çalışmaya başladıkça onlarla gurur duyduk. Hatta elimizden geldiğince destek olduk. Onların; abileriyle, ablalarıyla birlikte geçirdikleri saatleri, ibadet olarak değerlendirdik.

İktidarı bile inandırdılar, ne istedilerse vermekle gurur duydu hükümet. Öğrencilere yer, yurt, burs buluyor, okulu bitirenleri istihdam ediyor, devlete yardımcı oluyordu. Ayrıca propaganda çalışmalarıyla hükümeti destekliyor, muhaliflere gereken cevapları medyalarından yetiştiriyorlardı. Ergenekonda ve diğer davalarda, süreci hızlandırıyorlar, cezaların bir an önce verilmesi için ellerinden geleni yapıyorlardı. Dıştan görünenler böyleydi. İçerde neler yaptıklarını hükümet sonra anlayacaktı.

Nitekim, bunların ne olduklarını, kimlere çalıştıklarını, yöntemlerinin nasıl olduğunu, acımasızlıklarını, hukuksuzluklarını, caniliklerini, hırsızlıklarını, ihanetlerini hükümet de, halk da gördü. Ama geç kaldılar, uzun süre uyaranlar dinlenmedi. Büyüdüler, palazlandılar. Çok güçlendiler, Sayıları çok arttı. Onlar artık, her mahallede, her sokakta, her evde, her odada varlar.

Defalarca darbe yapmaya kalkıştılar. Bunların en büyüğü 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü oldu. İstedikleri gerçekleşseydi; ülke elden gidecek, meclis çalışmayacak, kargaşa ve kaos ortamı başlayacak, oluk oluk kan akacak, bütün birikimler boşa çıkacak, dış güçlerin istediği olacak, Türkiye dışarda ve içerde etkisiz hale getirilmiş olacaktı. Hainlikte zirve yapmışlardı. Bu affedilecek bir durum değildi.

Çözüm: Vatana, Ezana ve bayrağa göz dikilmişse; dostluk, akrabalık, evlatlık, babalık biter. İhanet, sözün bittiği yerdir. Bütün hainler; evlerimizden, sokaklarımızdan, kurumlarımızdan, yerleştikleri bütün mekanlardan arındırılmadıkça ve cezaları verilmedikçe ülkem rahat uyku uyuyamaz. Bu konuda kesinlikle merhamet gösterilemez. Halk olarak bunların yakalanması konusunda iktidara yardımcı olmak ve hain en yakınımızdaysa bile yetkili mercilere şikayet etmek zorundayız. Gerekirse onun çocuklarına biz bakacağız, ama mutlaka cezalandırılmasını sağlayacağız. Tek dikkat edilmesi gereken; kurunun yanında yaşın da yanabileceği ihtimalinin olabileceği tehlikesidir. Birbirlerinden kurtulmak ya da birbirlerine zarar vermek isteyen insanlara gün doğmasına fırsat verilmemeli.