İslam, bir yönüyle insanlığın tarih boyunca ürettiği ve üreteceği insani tüm güzellikleri kucaklayıcı ve çirkinlikleri reddeden prensiplerle donatılmış bir evrenselliğe sahip. Hal böyle olunca bir Müslümanın da bu evrenselliği temsil noktasında düşünce ve eylem geliştirmesi, bir duruşa sahip olması beklenir.

Bir haber başlığında, “Müslümanlar katlediliyor” ifadesinden yüreği titreyen bir Müslümanın, aynı olayın “İnsanlar katlediliyor” şeklide duyurulması halinde de yüreği titrediğinde, İslami bir duruş sergilemiş olur.

“Bir camiye yapılan bombalı saldırıda …..“ haberi ile, “bir kiliseye yapılan bombalı saldırıda ……. “ haberini, “ibadethaneye yapılan bombalı saldırı …” olarak algıladığında İslami bir duruşa sahip olmuştur.

Dünyanın herhangi bir yerinde çıkan kasırgaya, yangına, depreme karşı, aynı hassasiyetle yaklaşıp, herhangi birine “oh olsun” demeyip üzüldüğünde, İslami bir hassasiyeti göstermiş olur.

Dünyanın herhangi bir yerinde hangi inanca ve dine mensup olursa olsun haksızlığa, hukuksuzluğa, antidemokratik ve gayri insani uygulamaya maruz kalmış olanların yanında ve insanlık adına yapılan her güzel işin ardında ve içinde olduğunda İslami bir duruş sergilemiş olur.

Çünkü İslam için insan, önce insandır. Aksi hali hem insani hem de İslami dramın başladığı andır. Madem İslam Medeniyetinin değerleri evrensel ve insanlığı kapsayıcı, İslami coğrafyanın her bir meridyeninde yaşanan dram nedir?

Çoğu zaman bu dramın faili olarak Batıyı suçlarız. Çünkü Batı, kendi temel değerlerinin gereklerini yerine getiriyor. Kendi Medeniyet iddiasını gerçekleştirmek için “Avrupa halkları, aralarında daha yakın bir birlik oluşturmak için ortak değerlere dayalı barışçı bir geleceği paylaşmaya kararlı.” “Ruhani ve manevi mirasının bilincinde olan Birlik, bölünmez ve evrensel değerler olan insan onuru, özgürlük, eşitlik ve dayanışma değerleri üzerine inşa edilmiş”.

Barışçıl geleceği(!) paylaşmaya kararlı olan Batı’nın, dünyanın her yerinde destekledikleri “kaosun” her hücresinde kararlılık gösterdikleri açık. Bunu da sadece kendi halklarından saydıkları, diğer “insanları” yok saydıkları, özel barışçı ortak değerler uğruna yaptıkları, gelecek dünyada kendileri dışında “insanlığı” görmek istemedikleri aşikâr. Başka türlü hareket etmeleri de düşünülemezdi zaten.

Bir birliğin kendi “Ruhani ve manevi mirasını” bilincinde olmasında daha doğal bir şey olamaz. Olmalılar da. Burada çarpıcı olan “miras” kelimesinin gözden kaçmasıdır. Batı ruhani ve manevi miras olarak tarih boyunca atalarından aldığı temel ilkeler üzerinde hareket etmek zorundadır. Aksi halde kendi tarihine de ihanet etmiş olurdu. Bu mirasın ne olduğunu anlatmak için tarih kitaplarının tamamını buraya aktarmak gerekirdi. Onur, özgürlük eşitlik ve dayanışmanın ilkeleri bu tarihi mirastadır. Bu mirasa diğer medeniyetin çocuklarını ortak edeceğini düşünmek şaşırtıcı değil mi?

Batının oluşturmaya çalıştığı “Özgürlük, güvenlik ve adalet bölgesi” var. Bu bölgede kimler var: Suriye? Irak? Filistin? Gazze? ...... ve insanlık ve İslami dramın yaşandığı diğer coğrafyanın bireyleri mi?

İslami çağrı “Ey İnsanlar” ifadesiyle sadece birkaç coğrafyanın tekelinde olmadığını da ifade eder. Onun evrenselliği ve bütün insanlığı kucakladığı güneş gibi ortada olan bir medeniyettir. Biz mensuplarının da şu sorulara cevap bulması görev olsa gerek:

“Ruhanî ve Manevî” mirasını medeniyet ambalajıyla pazarlayan Batı karşısında, “Rabbani ve Muhammedî Mirası” reddederek meta zincirlerine sarılıp, kölelik fetişizminin ruh halinden medet umanların, yitik malımız ilmi düşünceden yoksunluğa post verenlerle, bu aldığı payeye ses çıkarmayanların hiç mi suçu yok?

İslam coğrafyasında yaşanan sürecin müsebbibinin yalnızca Batı olduğunu düşünmek “düşman dışarıda” anlayışının bir yanılsamasıdır. İslam’ın evrensel değerlerini yerelleştirerek mahallesine, tekkesine, cemaatine mahkûm edip sınır çizen coğrafyanın sakinlerinin hiç mi suçu yok?

Medeniyetinin ruh zenginliğinin tarih kültürünün sadece kabuğuyla ilgilenip, medeniyetin ayak izindeki başarıyla övünüp, kalan mirası tozlu raflara kilitleyenlerin, bunu dünyaya, dünyanın anlayacağı dilde anlatamayanların hiç mi suçu yok?

İslam’ı kavrayamamış, şurada burada bu kimliğinin ardına gizlenip, cihat narası atarak, yapıştırma bayraklar altında Müslüman kardeşine, insanlığa kan kusturup cellatlık yapanlara ses çıkaramayan ahalinin hiç mi suçu yok?

İslam, İnsanlık Medeniyetidir. Yolu uzun yükü ağırdır. Yoldaki her kervandan sorumluluk bekleyen eşsiz bir hazinedir. Tüm ruhları ve akılları doyuracak zengin bir sofradır. Bu hazinenin kapılarında yokluk çeken, bundan bir lokma dahi alamayan, almaya cesaret edemeyen, almak için çaba göstermeyen hazinenin sözde sahiplerinin, hiç mi suçu yok?

Şimdi tekrar tekrar düşünelim; Dram, insani mi, İslami mi?

 

Maraş Pusula Haber - www.maraspusula.com / Yazar Nadir Yıldırım