1923 yılında cumhuriyetin ilanı ile görünüşte halka dayalı bir rejim vücut bulmuş oldu ama uygulamada böyle olmadı.

Halkın iradesi formaliteden öteye geçmedi. Çünkü Cumhuriyet yeni bir toplum mühendisliği idi ve toplumu değiştirip dönüştürmek gibi bir görevi vardı.

Değişime ve dönüşüme toplumun direneceği de muhakkaktı. Öyle olunca Cumhuriyet gibi, demokrasi gibi milli irade gibi kavramlara bu köklü inkılaplar feda edilemezdi.

Toplumu hizaya getirecek eli sopalı bir hükümete ihtiyaç vardı. Bunu adı CHP idi. CHP ne yaptı etti karşısına çıkan TCF veya SCF gibi partilerin kapısına kilit vurup mutlak iktidarını sürdürdü.

1946 da mecburen çok partili hayata geçince de işi şansa bırakmayıp açık oy gizli tasnif yöntemiyle yine seçimleri kazanıp yoluna devam etti.

Aslına bakarsanız daha önce kurulup kapanan partiler veya 1960 da CHP ye rakip çıkan Demokrat Partinin de CHP den çok farklı bir yönü bulunmuyordu. Bu partiler de CHP içinden çıkmışlardı. Cumhuriyet rejiminin temel referanslarını kabul etmiş bulunuyorlardı. Onları CHP den ayıran en bariz özellik halkına karşı hizmetkar ve müşfik bir devlet anlayışını benimsemiş olmalarıydı.

Ve halk 27 yılık zorba CHP iktidarından öyle bizar kalmıştı ki her hangi bir seçimde CHP karşısında herhangi bir parti gördüğünde kim olduğuna ne söylediğine bakmaksızın oraya yönelmişti.

Tabii ki bu yönelişlerin ağır faturasını da dipçiklerle ağır vergilerle hapislerle veya idamlarla ödemek zorunda kalmıştı.
Millet nihayet 1950 seçimlerinde CHP zorbalığından kurtulmayı başardı. 10 yıllık Menderes iktidarı millete bayram gibi geldi. 
Ancak devlete tüm kılcal damarlarına kadar hakim olan CHP, DP ye kazandığı seçimlerin bedelini çok ağır ödetti. 1960 da darbe yapıp DP yi tarumar ettiği gibi üç üyesini de astı. Verilen mesaj çok netti; CHP dışındaki iktidar arayışlarının bedeli ağır olur. 

Bir yıl sonra da yeni bir anayasa yaparak seçimleri kim kazanırsa kazansın CHP yi iktidar yapacak formülleri geliştirdi. Bu anayasa ile neler yapıldı? Buyurun inceleyelim;

1961 Anayasası

Darbeci subaylardan Milli Birlik Kurulu ayrıca bir de temsilciler kurulu kurdu. Sonra bu iki kurul birleşti ve Kurucu Meclis kuruldu. Yani TBMM herhangi bir seçim yapılmadan doğrudan darbecilerin atadığı kişilerden oluştu. Bu kişilerin tamamına yakını CHP geleneğinden geliyordu. 

Bu meclis 20 kişiden oluşan bir anayasa komisyonu kurdu. Başında Turhan Feyzioğlu ve Enver Ziya Karal vardı. 
Yeni anayasa 1924 anayasasını rafa kaldırdı. Daha önce CHP nin 6 ilkesi iken anayasaya girmiş olan maddelerden halkçılık, devletçilik ve inkılapçılık yeni anayasaya konulmadı. Bu anayasanın birinci önceliği milli irade ile tecelli eden yasama ve iktidar gücüne yeni ortaklar bulmak ve hatta bu ortakları seçilmişlerden daha güçlü bir konuma getirerek ülkede atanmışların vesayetini sağlayan bir sistem kurmaktı.

Bunun için neler yapıldı?

1. Milletin iradesi ile şekillenen yegane kurum olan TBMM ye ilaveten bir Cumhuriyet Senatosu kuruldu. Senatoya darbeci subayların hepsi ömür boyu üye atandı. Böylece milletin oyu ile belirlenen Meclis işlevsiz hale getirildi. Çünkü meclis hangi yasayı çıkarmaya çalışırsa çalışsın veya hangi hükümeti kurmaya çalışırsa çalışsın işe yaramıyordu. Neticede Senato onayı gerekiyordu. Orada da darbeciler vardı. Bu senato 1982 anayasası ile kaldırıldı.

2. Genelkurmay Başkanı kuvvet komutanları ve Hükümetten güvenlikle ilgisi olan bakanların katıldığı bir Milli Güvenlik Kurulu kuruldu. Böylece asker ülke yönetiminde birinci elden söz sahibi oldu. MGK hükümete tavsiye kararlarında bulunabilecekti ama bunun adı tavsiye aslı “emir”di. Ordu da bir ayıklama yapıldı. Listesi ABD tarafından verilen ve NATO tarafından istenmeyen 3000’e yakın subay ve general emekliye sevk edildi.  

3. Üniversiteler “özerk” hale getirildi. Görünüşte bilimsel bağımsızlık anlamına gelse bile aslında zaten bu kurumlarda tam hakimiyet sağlamış olan CHP zihniyetini devam ettirmek amaçlanıyordu.

4. Bir Anayasa Mahkemesi kuruldu. Halen varlığını sürdüren bu mahkeme bir üst mahkeme görevi görüyordu. Meclis tarafından çıkartılan yasalar velev ki senatodan geçmiş olsa bile bu mahkemeye taşınabiliyor mahkeme yasayı anayasanın özüne ruhuna, aslına, esasına aykırı bulursa iptal ediyordu. Bu mahkemenin nasıl oluşacağı konusunda da CHP li üyeler arasında adeta bir kast sistemi kurulmuştu.

5. HSYK kuruldu. Yargı teşkilatı bir çatı altında toplandı. Bunun da oluşumunda bir kast sistemi kuruldu. HSYK Yargıtay ve Danıştay üyelerini seçiyordu, onlar da HSYK üyelerini. İlk atamalar da yine CHP ağılığı belirgin bir şekilde hissedildi. Dahası bu zihniyet ile fikir ayrılığı içerisinde görülen 3000 den fazla hakim ve savcı zorunlu olarak emekliye sevk edildi.

6. Yeni anayasa güçler birliği prensibinden vazgeçti, güçler ayrılığı prensibini benimsedi. Yasama, Yürütme ve Yargı erklerinin birbirini denetleme esası üzerine inşa edilen bu sistem zaman içerisinde birbirlerinden rol çalma ve alanlarına girip müdahale etme şekline dönüştü. Seçimle oluşan Yürütme erki diğer alanlara karışamazken kendi içinde katı bir kast sistemi kuran yargı erki yürütmeye karşı istediği müdahaleyi yapabildi. Böyle olunca da artık seçimler bir usul ve formalite haline geldi.

7. Bu tarihe kadar seçimler formaliteden ibaret olduğu için ve bu seçimleri de hep CHP kazandığı için Cumhurbaşkanın parti ile bağının devam etmesinde bir sakınca görmemişlerdi. 1950 den sonra yapılan 3 seçim ile CHP nin bir daha iktidar yüzü göremeyeceği anlaşılınca Cumhurbaşkanı partisi ile ilgisini keser maddesi 1961 anayasasına konuldu. Bu zamana kadar Hükümetle ve seçilmiş irade ile uyumlu çalışan Cumhurbaşkanı gitti seçilmiş hükümet üzerinde gölge teşkil eden ve millet adına atılan her adıma köstek olan bir Cumhurbaşkanı profili geldi. 

8. Millet bu kuşatmayı Özal ile kırmaya çalıştı olmadı. Özal Köşk’te yalnız kaldı. Hatta istifa edip partinin başına bile geçmeyi düşündü. 2007 de Abdullah Gül ile bu kuşatma kısmen, 2014 te doğrudan milletin seçmesiyle de büyük oranda kırıldı. Ne var ki milletin iradesi üzerindeki vesayet gölgesi kalkmadı. Başkanlık sistemi ile bu süreç tamamlanır ama buna ne zaman kavuşuruz göreceğiz.

Darbenin ve idamların toplum üzerinde yarattığı korku ve baskı ortamında bu anayasa halk oylamasına sunuldu. 1961 yılında yapılan şekilde seçim gibi görünen bu oylamada yine de halkın yüzde 40’ı hayır deme cesaretini gösterdi. Buna rağmen çoğunluk oyunu aldı ve yürürlüğe girdi.

Bu anayasa ile seçilmiş meclis ve hükümetler dört koldan kuşatılmış ve kendilerine çok az bir hareket alanı bırakılmış oldu. Beğenilmeyen partiler Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Ülkede katıksız bir vesayet sistemi kuruldu. Garip olan Atatürk tarafından yapılan 1924 anayasasını ilga eden darbeciler yeni inşa ettikleri modeli Atatürk ilkeleri ve inkılaplarını esas alarak yaptıklarını söylediler.

 

Maraş Pusula Haber - maraspusula.com / Yazar, Şevki Karabekiroğlu